Cumartesi, Eylül 15, 2012

MAGGIE İLE MUTFAK ETKİNLİĞİ


 
Okullar kapanmadan önce sevgiliYasemin'den gelen davet üzerine Maggie'nin anne ve çocuk Workshop'una katıldık.

 
Çocuklarla birlikte köfte patates ve kurabiye yaptık. Sonra da bir güzel pişirdiklerimizi yedik :).

Demir maalesef çekindi, uzaktan seyretmekle yetindi, bol bol da fotoğraf çekti :).

Kızımla ilk defa beraber bir etkinliğe katıldığım için mutluydum. Çok eğlendi keyif aldı.


Teşekkürler Maggie

Perşembe, Ağustos 30, 2012

AYLAR AKIP GİTMİŞ YİNE

Şimdi diyeceksiniz ki 'ya Blog tut güzel güzel yaz ya da bu sevdadan vazgeç'. Haklısınız. Nedir bu üşengeçlik nedir bu klavye ile iletişimsizlik bende bilmiyorum. Ama yok yok kararlıyım bu sefer devamı gelecek.

Damla 3'e geçti daha 1. yılını nasıl geçiricez diye yazmışken 2 sene geçmiş bile üzüntülerle sevinçlerle.

Demir 4 yaşına merdiven dayadı :).

4+4+4 eğitim sistemi kargaşası tartışmaları gırla gidiyor.

Ben Demir'i bu sene anasınıfına yazdırdım ablasının okuluna ama niyetim inşallah anasınıfını 2 sene okutmak. Hadi hayırlısı.

Bu kış koşturmacadan yine nasibimi alacağım. Demir'i okula bırak sonra Damla'yı bırak sonra Demir'i al sonra Damla'yı al. Eee? arta kalan zamanda da ev işleri idame ettir bakalım kolaysa.

İşimiz çok zor çookk :(..

Bu yazda bayağı seyyah halde geçti.

İstanbul-M.Ereğlisi-Kıbrıs-İstanbul-M.Ereğlisi-İstanbul-Çınarcık-M.Ereğlisi-İstanbul...

Hep bir valiz toplayıp boşaltma hali hakimdi anlıyacağınız. Yorucu bir maraton  ama bu doyumsuz çocuklar için ne yapsan az. Tatil yetmiyor, oyun yetmiyor, deniz havuz yetmiyor.

'Kızım biraz da ders çalışsan' diyorum -aslaaaaaa...

Bu hafta sonu sırada Ankara var. Kız yeğenlerimin en büyüğünün düğününe gideceğiz. Ne büyük mutluluk.

Şimdilik bu  kadar, herkese iyi haftasonları...

Ara yaptıklarımızla ilgili fotolara yer vereceğim, görüşmek üzere.







Pazar, Mayıs 13, 2012

SENSİZ İLK ANNELER GÜNÜMÜZ...



'Yapraklar düşer, kimi yeşerdiği an, kimi kurumaya yüz tutmuşken' demişti hoca, anneme son vazifemizi yerine getirmek için toplandığımızda...

Bir yaprak düştü yere, içimize de ateş...

Hayat serüveni Yugoslavya'da başladı, çocuk denecek yaşta evlendi, ilk evladına hamile iken İstanbul'a göç etti...

Sonra bir çocuk, bir çocuk daha derken 6 çocuk dünyaya getirdi. 5 kız 1 erkek...

Zorlu yaşam şartlarında yetiştirmeye çalıştı bizi. Kolay değildi, şimdi bizler bir çocukla ne yapacağımızı şaşırırken o 6 çocuk büyütmüştü.

Anlatırdı, çocukluğunu gençliğini, evliliğini, ... Hayal gibi gelirdi bize.

Güzel bir kadındı, hemde çok. Yeşil gözleri, kaymak gibi bir cildi vardı.

Yıllar onu da yıprattı. Kalp ameliyatı, felç derken hepsini atlattı. Ne güçlüydü aslında.

Ne de sessiz...

Hep içinde yaşardı kavgalarını.

Kimseye bir şey söyleyemez, çekinirdi.

Babama da bir söz söylemezdi, biraz arkasından söylenirdi ama :) o kadar işte...

Bazen bize şikayet ederdi ama biz uzatmazdık onu yatıştırmak için. 'Siz zaten hepiniz babacısınız' derdi, bozulurdu...

Çocukken, bazen kendi kendine ağlarken bulurdum onu... İçim cız ederdi. Kimbilir içinde ne fırtınalar kopuyordu.

Çok güzel yemek yapardı. Hepimiz çok şey öğrendik ondan. Şimdi bir çok yemek kokusunda annem tütüyor burnumda..

Misafirperverdi, biri kapıdan bile uğrasa hemen bize kaş göz işareti yapar çay kahve verin derdi, bazen onu anlamamazlığa gelirdik şaka olsun diye, kaş göz iyice oynardı, sinir olurdu :).
Son zamanlarında rahatsızlıkları artmıştı ama yinede şikayet etmezdi fazla. O hallerine rağmen hepimize yetmeye çalışırdı.

Çok dar canlıydı, hele de ev işlerinde hemen olsun bitsin isterdi. 'yaptığınız iş elinizde görünmesin derdi'.

Çiçekleri çok severdi, onlarla konuşurdu, evlatları gibi. Annemin yetiştirdiği çiçekler coşardı açardı mis gibi kokarlardı.

Annem, sen her yerdesin, kokladığım çiçeklerde, pişirdiğim yemekte, torunlarının gülüşünde, yaptığım pastalarda, içtiğim çayda, yaptığım ev işlerinde :)...
Annem, canım annem, sensiz ilk anneler günümüz. Artık sana tek hediyemiz çiçekler ve dualarımızdır.

Nurlar içinde yat. Işığın bol, mekanın cennet olsun. Seni çok özlüyoruz....

SENİ ÇOK SEVİYORUZ.....

Salı, Mayıs 03, 2011

NERELERDEYİZ BİZ?


Bu sene bloglarımı güncelleme işini bir türlü dengeye oturtamadım. Kızıyorum kendime, hem de çok. İki kelime yazsam ne olacak? Sonra olaylar, konular birikiyor da birikiyor, paylaşmak istediğim bir çok şey de uçup gidiyor.

Okul açılalı beri koptum ben. Damla'nın okula gel gitleri, ödev yapma kavgaları, Demir'in çılgınlık sendromları, benim pasta işlerim derken dağıldım.

Önce Damlayı anlatayım sonra iyice kabına sığmayan oğlum Demir'i :)....

Damla 1. sınıfa başladı demiştim. Okullu olduk ama görünüşte tabii. Kızım maalesef bunu henüz idrak edebilmiş değil. Yok günahını almayayım ilk dönem öyleydi şimdi biraz daha okul bilinci oturmaya başladı sanki :P.

İlk dönem çok kavgamız oldu. Öğretmeni 'Damla oyun çocuğu, derste hep arkadaşları sohbet halinde hep ayakta oyun peşinde' diyordu.

Harfleri, heceleri öğrenme sürecimiz sancılı geçti bu yüzden. Okumuş okumamış, ödevini yapmış yapmamış umuru değildi.


Evde kardeşi de onu bırakmıyor hiç. Ders çalışmamak için ona bahane oluyor bu durum elbet ama benim sinirlerime iyi gelmiyor haliyle :).

Demir'i mi idare edeyim yoksa Damla'ya ders mi çalıştırayım bilemedim, bocaladım...

Şimdi daha iyiyiz şükür. Biraz daha olayı ciddiye almaya başladı neyseki, umarım seneye daha da ilerleme kaydederiz.

Gerçi öğretmeni hep uyarıyordu velileri. 'Çocuklarınıza baskı yapmayın, onları üzmeyin, okumayan öğrenci kalmayacak zamanla herşey düzene girer' diye ama kime söylüyor...

Böyle panik, böyle tez canlı bir anneye bu laflar pek fayda etmiyor maalesef ki. Ama şimdi görüyorum ki ne kadar haklıymış. Boşuna hem kendimi hem de kızımı üzüyormuşum.

İlkokula başlayacak çocuğunuz varsa benim de size tavsiyem kendi haline bırakın tabii ki iyice başıboş bırakın demiyorum. İlgilenin ama baskı yapmayın kenidinizi de onu da yıpratmayın.



 
Neyseki Damla, okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını seviyor. Sosyal faaliyetlere katılıyor. Kendini çeken bir çocuk değil. Bu da beni çok mutlu ediyor. Drama ve folklor oynuyor. Yakında okuma bayramı yapılacak heyecanla onu bekliyoruz. Yaz tatilini de iple çekiyoruz :).

Pazartesi, Şubat 14, 2011

YETMİYOR SAATLER...


Paylaşılmayan ne kadar çok şey oluyor, birikiyor hayatımızda. Hızla geçen günlere yetişemiyoruz.

Yapmak istediğimiz ne kadar çok şey var değil mi? Ama günler saatler yetmiyor işte.

Biraz yavaşlasak, sindire sindire yaşasak günlerimizi. Çocuklarımızla, sevdiklerimizle bolca vakit geçirsek, ev işlerine de yetsek, işimize gücümüze de,  kendimizi de unutmayalım elbet. Kimi zaman değil kendimize bakmak aynaya bakmaya vakit bulamıyoruz belkide.

Akşam olup başımızı yastığa koyduğumuzda günün muhakemesini yaparız çoğumuz. Bazen o günden tatmin olmuşluğun verdiği huzurla, bazen de hayıflanarak, ertesi güne sarkan yetiştiremediğimiz işlerin ağırlığı ile uykuya dalarız.

Yok yok yetmiyor saatler...

Sevgimizi doya doya yaşamaya da yetmiyor.

Sevmek ve sevilmek dünyanın en güzel şeyleri. 

İnançlarımızdır bizleri ayakta tutan. Sevgiye inancımızda sonsuz. Sevginin gücünü kim inkar edebilir?

Her şeyin başı sevgidir.

Sevgililer Günü gelmiş bu arada.

İnanıyor musunuz bu 'gün'e? Size ne ifade ediyor? 

'Sevgimizi göstermenin günü mü olurmuş?' diyenleri duyar gibiyim. Her gün coşku ile sevginizi insanlarla paylaşabiliyorsanız ne mutlu size.

Olaya nasıl baktığınıza bağlı sanırım.

Böyle günlerde insanlarda bir baskı oluşuyor bu bir gerçek. Birileri onları sevdiğimizi göstermemizi bekliyor.


Göstermelik olmasın sevgimiz. Kalpten, samimi, karşılıksız olsun.

Sevginizi göstermenin bir sürü yolu var. Bir tatlı dokunuş, bir anlamlı mesaj, kendi ellerinizle yaptığınız emek verdiğiniz bir şey.

Bu gün 'Sevgi Günü' anlamına geliyor benim için. Kızım Damla'nın da dediği gibi :)... Dili sürçerek 'Sevgi Günü' demişti. Ne kadar da doğru söyledi.

Anne sevgisi, çocuk sevgisi, eş dost sevgisi, kardeş sevgisi...

Çocukları olan için,  yeryüzünde hiçbir şey evlat sevgisinden üstün değildir.

Karşılıksız sevginin en güzel örneğidir.

Bir annenin, çocuğuna olan sevgisini anlatan yaşanmış hikayelerden bir örnek:

''1863'te genç bir Galler anne, çocuğuyla birlkte evinden iki kilometre kadar uzaklıktaki bir tanıdığını ziyaret etmek için evinden yola çıkar. Aniden sert rüzgarlarla birlikte şiddetli bir kar fırtınasına yakalanır ve yolunu kaybeder. Onu aramak için gönderilen ekip genç kadını , üstünde yalnız iç çamaşırlarıy donmuş halde bulur.

Çocuk yanında yoktur. Aramaya devam edilir ve çocuğu yakında bir yerde, annesinin elbiselerine sarınmış bir durumda bulurlar. Çocuk yaşıyordur.

Bu çocuk, büyüyünce, Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltereye başbakan olan David Lloyd George'dur.

Yüreğinizde sevgiler hiç bitmesin. Unutmayın, bizi bu hayatta ayakta tutan şey SEVGİDİR...

Uzun zamandır ihmal ettiğiniz sevdiklerinizi aramak ve Seni Seviyorum demek için bu günü bahane edin. Ne kaybedersiniz? :).


Sevgilerimle,

Cuma, Kasım 26, 2010

DOĞAYI KEŞFE ÇIKTIK

 

 
Bol fotoğraf az laf :).

Eğlenceli ve bir o kadarda maceralı doğa gezilerimizden bir kaçı.

Yolunuz Kemerburgaz, Çiftalan köyüne düşerse ya da özellikle bu taraflara gelirseniz bu güzelliklerle karşılaşabilirsiniz. Burnumuzun dibinde hala bozulmamış o kadar çok güzellik var ki....

Çocuklarla çok zevkli olduğunu söylemeliyim.

Haydi buyurun seyre....

Hey gidi Karadeniz...

Yapraklara bayıldılar...
 

ziyarete gideceğimizi haber almış kuaföre gitmiş :D

Kaz sürüsü
 
doğa ve Demir

araştırmacı Damla
 
bende kendime çay alsam
iyi saklanmış ama biz onu gördükkk :)


mandalar doğanın kamuflajında

 
abla kardeş böğürtlen avında

  
dinlenme zamanı


Pazar, Ekim 31, 2010

BALKONUM ÇİÇEKLENDİ

Bir önceki evimde 11. katta oturuyordum ve tek bir balkonum vardı onu da kuzeye baktığı için PVC ye kurban etmiştim.




Yeni evimde 2. kattayım ve iki balkonum var. Onların hakkını vermek istiyorum bu sefer. Balkon keyfi sürmek istiyorum.

İşe kış mış demeden çiçeklendirme ile başladım.


Bu zamanda balkonda yetişecek ve uzun süre çiçek açacak olan çiçekler balkon menekşesi ve kasımpatı imiş. İlgilenenlere duyurulur bu arada :)...

Çiçekler her zaman beni gülümsetmiştir. İçimi açmıştır. Şimdi canım sıkıldığında, içim daraldığında balkona çıkıyorum onlara bakıyorum. Onlarla konuşmakda iyi geliyor.


Daha bunlar bir şey değil, izlemeye devam edin :).

Tabii Demir bey yolmazda çiçek yetiştirmeme izin verirse...